Summary


ÂŞIK NURŞAH’IN ŞİİRLERİNDE GURBET
Gurbet, sözlüklerde doğup yaşanılan yerden uzak olma, gariplik, yabancılık anlamlarında tanımlanmıştır. Türkler tarihte varoluş sahnesinden günümüze kadar atlı-göçebe medeniyetinin yaşam kültürünü devam ettirmişlerdir. Bu yaşam tarzı gerek Türk edebiyatını gerek Türk kültüründe haberleşme araçlarını şekillendirmiştir. Türk halk edebiyatı ürünlerinde ve özellikle Türkülerde, halk hikâyelerinde, manilerde vd. çoğunlukla sılaya olan özlem ve gurbet temasıyla karşılaşmaktayız. Halk şiirinde gurbet temasına iki farklı açıdan yaklaşmak mümkündür. Bunlardan birincisi ilk anlam olarak kullanılan doğup büyüdüğü yerden ayrı düşme anlamındaki gurbet algısıdır. Halk şairleri, şehir şehir dolaştıklarından memleketleri onlar için her zaman özlem duyulan bir yer olmuştur. Gurbet teması âşık edebiyatında da en sık işlenilen temalardandır. Sazını omzuna alan âşık gerek sanatını icra etmek, gerek ün kazanmak için gerekse ekmek parası kazanmak için diyar diyar gezer. Memleketinden ve sevdiğinden ayrı kalan âşık için gurbet süreci başlar. Âşıklık geleneği içinde âşıklar, gurbeti zalim gurbet, el kapısı, yaban el, yaman gurbet, umman gurbet, hain gurbet, tuzak gurbet, sayhan gurbet, düşman gurbet, cellat gurbet olarak nitelendirmişlerdir. Âşıkların gurbet için kullandıkları sıfatları değerlendirdiğimiz zaman vatanından, memleketinden ayrı kalan her insan için zorlu gurbet sürecinin başladığını görmekteyiz. Gurbete giden kişi, kendi memleketine, yurduna özlem duyar ve gittiği yerde yabancılık çeker. Halk şairleri, halktan kişilerdir ve eserlerini gerçekle bağlantılı olarak icra ederler. Halk şairleri, eserlerinde doğup büyüdükleri coğrafya ve kültürün dilini kullanmışlardır. Gurbette olan kişi, memleketinden, sevdiğinden, ailesinden bir haber bekler. Halk şairlerinin şiirlerini incelediğimizde dağdan, taştan, gökten, ovadan, gölden, yağmurdan ve gökte uçan kuştan haber sorduklarını görürüz. Halk şairleri, şiirlerinde yine bu tabiat unsurları vasıtasıyla gurbette kalan sevdiklerine haber gönderirler. Gurbette kalan âşıklar aynı zamanda sevdiklerinden habersiz kaldıklarında yahut bekledikleri haber geciktiğinde şiirlerinde dağa, taşa, bülbüle, rüzgâra sitem ederler. Türk halk şiirinde bir diğer yaklaşım ise tasavvufî olarak gurbet temasıdır. Tasavvufî düşüncede dünya gurbet olarak algılanır. Kendisini ilahi aşka adamış olan mutasavvıflar için ölüm gurbetin sona ermesidir, gurbetin son bulmasıyla mutasavvıf gariplikten kurtulur. Gelenekten günümüze kadar olan süreçte Türk toplumunun aile yapısına baktığımız zaman ataerkil bir yaşam kültürü olduğunu görmekteyiz. Bu durum kadın ve erkeklere farklı görevler verilmesine neden olmuştur. Kadın ve erkeğin antropolojik yapısı da göz önüne alındığı zaman kadın ve erkeklerde kavram algısının ortak yönleri olsa da tam olarak benzerlikten söz edemeyiz. Erkek için gurbet; evinden, memleketinden, annesinden, babasından, eşinden, çocuklarından, sevdiğinden ayrı kalmaktır. Kadın içinse gurbet; memleketinden, ailesinden uzak olmak, gelin olmak, sevdiğinden ayrı kalmak, evladından ayrı kalmaktır. Askere oğlunu gönderen anne kendisini gurbette kabul eder. Şehit olan eşi, oğlu için ağıt yakan kadın ölümü gurbet olarak algılar. İşte burada dinî- tasavvufî bir kabul ve yaklaşım vardır. Yani bu gurbet kendi ölümüyle ahirette oğluna, eşine veya sevdiğine kavuşuncaya kadar sürecek bir gurbettir. Günümüz âşıklarından Âşık Nurşah, Eskişehir’de yaşayan kadın âşıklarımızdandır. Âşık Nurşah, küçük yaşta evlenmiş ve evlilik sebebiyle doğduğu köyden ayrılarak eşinin köyüne yerleşmiştir. Gelin giderek köyünden ayrılışın sıkıntısı, gurbetin zorlukları Âşık Nurşah’ın şiirlerine yansımıştır. Ancak Nurşah’ın gurbet algısı kadın olması sebebiyle diğer halk şairlerinden biraz farklıdır. Âşık Nurşah’ın şiirlerini incelediğimizde de Nurşah, gelin olmayı, evlattan ayrı kalmayı, sevgiliden uzak olmayı gurbet olarak ifade etmektedir. Ona göre baba evi vatandır, gelin olarak baba evinden ayrılan kız için yalnızlık başlar, gelin giden kız yeni ailesine, çevresine, evine alışırken birtakım zorluklar çeker; evladını askere gönderen anne ve baba için ayrılık gurbetle eş anlamlıdır. Anne ve baba, evladını askere göndermenin gururunu yaşarken bir diğer yandan evlatlarını tekrar görememe endişesi, korkusunu derinden hisseder. Gurbette vatanından ve sevdiklerinden ayrı kalan insan üzülür, ağlar bu sebeple gurbet aynı zamanda gözyaşı ile eşanlamlıdır. Âşık Nurşah’ın gurbet temalı şiirlerinde, gurbetin zorluklarından, sılada kalanlara ve sılaya duyulan özlemden ve kavuşma gününe olan umuttan bahsedildiğini görmekteyiz. Gurbet kelimesi söylendiğinde yürekte bir hüzün, acı hissedilir. Gurbet; vatandan, yardan ayrılıktır, yalnızlıktır, garipliktir, korkudur. Yurdundan ve sevdiklerinden ayrılan insan tedirginlik yaşar. Başka bir açıdan gurbet sılada kalanlara duyulan özlemdir, onlara kavuşma gününe olan umuttur, onlardan gelecek olan haberi bekleyiştir. Gurbete giden kişi yeniden yurduna döneceği günü bekler, sevdiklerine kavuşma umuduyla yaşar. Halk şairlerinin büyük bir kısmı gurbette bir başına yaşadığı zorluklardan ve çektiği sıkıntılardan dolayı şiirlerinde gurbete sitem ederler ve feleği suçlarlar. Âşık şiirinde gurbet teması bütün âşıkların işlediği ortak bir tema olarak karşımıza çıkmaktadır. Sanatını icra etmek için sazını alıp gurbete giden âşıklar gittikleri yerlerde yaşadıkları zorlukları, hissettikleri duyguları şiirlerinde dile getirmişlerdir. Gurbete giden âşıklar sevgilisine duyduğu aşkı, özlemi, hasreti ve döndüğünde sevdiğini bulamayacağı, gurbetten dönemeyeceği korkusunu şiirlerinde anlatmışlardır.

Keywords
gurbet, garip, Âşık Nurşah, edebiyatımızda gurbet

References