Summary


MEVLANA VE ANADOLU İNSANCILIĞI
“İnsan”a yüklenen anlam, ilkçağlardan günümüze değişiklik göstermektedir. Antik Yunan filozofları, insanı her şeyin ölçüsü olarak görürken, bu anlayış, Ortaçağ Avrupa’sında insanın ancak öbür dünyada mutlu olabileceği düşüncesine indirgenmiştir. Her şeyden önce Tanrı’nın kulu olan insan, ancak 14. yüzyılda İtalya’da önce bir edebiyat akımı olarak ortaya çıkan hümanizm düşüncesiyle kendi bireysel gücünü ve yeteneğini tartışmaya başlamıştır. Hümanizmin İtalya’da bir edebiyat akımı olarak ortaya çıkmış olmasına karşın, 13. yüzyılda Anadolu’da Türk-İslam geleneği içinde ortaya çıkan tasavvuf düşüncesinde de insanın önemine vurgu yapılmaktadır. Sufiliğin ve tasavvufun insanı ele alışı, Antik Yunan’ın insanı yücelten kültürel mirasından yalnızca Avrupalıların değil, İslamiyeti benimsemiş başka ulusların da yararlandığını ortaya koymaktadır. Bunun en açık kanıtı, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin düşünceleridir. Mevlana Celaleddin-i Rumi, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde ortaya koyduğu eserlerinde insanı en yüce değer saymakta ve tüm insanlığı kucaklayan görüşlere yer vermektedir. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, kimi yazar ve araştırmacılar, Atatürk’ün “Anadolu’daki bütün kültürler bizimdir” görüşüne dayanarak “Anadolu hümanizmi” düşüncesine içerik kazandırmaya çalışmıştır. Antik Yunanlılar da dâhil olmak üzere, Anadolu’da yaşamış bütün uygarlıklar, Anadolu insancılığının kaynakları olmaktadır. Mevlana da bu mirastan yararlanmıştır. Mevlana’nın tüm insanlığı kucaklayan düşünceleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” sözleri ile desteklenmektedir.

Keywords
Anadolu, insancılık, Mevlana,

References